Abdülkerim İbn Hevazin İbn Abdülmelik İbn Talha İbn Muhammed Ebü’l-Kasım el- Kuşeyrî en-Nişaburî 376 (miladi 986) yılının Rebiülevvel ayında doğdu. Kuşeyrî, Horasan’a gelen ve bu çevreleri yurt edinen Arap neslindendir. Dayısı Üstüva kasabasının Dahkanlarının önde gelenlerinden Ebu Akıyl es-Sülemi’dir. Baba yönünden Kuşeyrî, anne yönünden ise Sülemidir.

Küçük yaşlardayken babasını kaybetti. Yetim ve fakir olarak yetişti. Başlangıçta Arapça ve edebiyat ile meşgul oldu. Binicilikle ilgilendi. Gençliğinde yaşamış olduğu Üstüva köyünü idare etmek gayesiyle hesap ilmini öğrenmek için Nişabur’a göçtü. Dakkak olarak tanınan Şeyh Ebu Ali İbn Hüseyin İbn Ali en-Nişaburî’nin meclisinin huzurunda bulundu, sözünü beğendi, irade istedi. Şeyhi ona ilmî öğrenimde bulunmasını işaret etti. Bunun üzerine İmam Ebubekir Muhammed İbn Bekir et-Tusi’nin derslerine gitti. Fıkıhla şer’i ilimlere başladı ve bu ilmi tamamlayıncaya kadar bununla uğraştı. Ardından yine şeyhinin işaretiyle Üstad İmam Ebubekir İbn Furek’in derslerine devam etti ve ondan usul-u fıkhı okudu. Üstadının vefatından sonra Ebu İshak el-İsferayini’nin yanına vardı. Kendi tarikatıyla İbn Furek’in tarikatını birleştirdi. Bu esnada Üstad Ebu Ali Dakkak’ın meclislerinde hazır bulunuyordu. Bu durum Üstad’ın kendi kızını ona vermesi ve onunla evlendirmesiyle devam etti. Ebu Ali’nin vefatından sonra Ebu Abdurrahman es-Sülemi ile muaşeret etmeye başladı. Mücahede ve Tecrid mesleğine girdi. Eser tasnif etmeye başladı. Usul-i dinde Eşari mezhebi, füru-i dinde ise Şafii mezhebi üzereydi. Müfessir, muhaddis, Şafii fakihi, mütekellim, nahivci, edip, şair ve sufi diye anılacak kadar ayetlerin tefsiriyle ve hadisle iştigal etti. Şeriat ilimleriyle, hakikati ve edebi cem etti. İmam Muhammed el-Cüveyni, Ahmed İbn Hüseyin el-Beyhaki’nin içinde bulunduğu bir toplulukla hacca gitti. Tezkir sahasında meclisler düzenledi, müridlerle oturumlar gerçekleştirdi. H. 437 yılında hadiste imla meclisi oluşturdu. Hadis imla ettiriyordu. Bazen hadis hakkında hadisin işaretleri ve latifeleri hakkında açıklamalar yapıyordu.

Yazımda güzel, güzel bir tarzı vardı. Ebu’l-Hasan el- Baherzi ‘Dumyetu’l-Kasr ve Usratu Ehli’l-Asr’ adlı eserinde Kuşeyrî’nin tercüme-i halini anlatır ve şöyle der: “Bütün güzellikleri toplamıştır. Burunların zilletini zorlayarak kendisine boyun eğdirtirdi.2 Etkili sesinden dolayı bir kayaya söz söylese kaya erirdi. Zikir meclisinde İblis ile irtibat kursa İblis tevbe ederdi. Güzel ve temiz söylemede güzel bir konuşmaya sahipti. Eşari mezhebi kelamında mahir idi. Beşerin sınırlarının kuşatamadığı ilimleri kuşatmada mezundu. Faydalanmak isteyenler için sözleri faydalı ve eşsizlikler içeriyordu. Minberinin bağımlıları arifler ve seyyidler idi. Mutasavvıflar arasında bağışlar meclisi oluşturulduğunda arifler onun Hakk’a olan kurbetini ve adımlarını gördüklerinden dolayı önünde erirlerdi, ona nispetle sönük kalırlardı. Onun etraflarında sergilerini dürerlerdi. Nazar ve tefekkürde bölünürlerdi. Yüce anlamlar içeren, taç giydirilen şiirlere sahipti.”

Tasavvufta Ebu’l-Kasım en-Nasrabazi’ye intisap etmiştir. Nasrabazi, Şibli’ye; Şibli Cüneyd’e; Cüneyd Sırrı Sakati’ye; Sırrı Sakati Maruf-u Kerhi’ye; Maruf-u Kerhi Davud-u Tai’ye intisap etmiştir. Davud-u Tai de tabiinle karşılaşmıştır. Tarikatının isnadı böyle nispet belirtilmektedir.

Kuşeyrî ile Hanbeliler arasında, Kuşeyrî’nin Eşari düşünceyi savunması nedeniyle düşmanlık baş gösterdi. Ebu’l-Ferec İbn Cevzi h. 445 yılı olayları hakkında şöyle demektedir: “Bu yılda NiŞabur bölgesinde İmam Eşari’ye lanet edilmesi ilan edildi. Bu uygulamadan/lanet etme davranışından dolayı Ebü’l- Kasım Abdülkerim İbn Hevazın el- Kuşeyrî sıkıntı duydu. ‘Şikayetü ehli’s- sünnet ma nalehüm mine’l-mihneti’ adlı bir eser yazdı. Kuşeyrî bu eserinde şöyle demektedir: ‘Dinin imamı ve sünnetin ihya edicisine lanet mi edilecek?’”

Yaşanılan tatsız olaylardan dolayı Kuşeyrî vatanından ayrılmak zorunda kaldı. Bağdat’a gitti. Kaim bi-Emirillah’ın yanına vardı. Hüsn-ü kabulle karşılandı. Kendisi için evlerde meclisler oluşturuldu. Ardından Nişabur’a döndü. Tus’a gidip geldi. H. 455 yılında Alparslan başa geçince 10 yıl kadar saygı görerek hayat sürdü. H. 465 yılında vefat etti. Şeyhi Ebu Ali ed-Dekkak’ın yanında, medresede defnedildi.